16 Ekim 2007 Salı

Yazılmalıydı

Yazılmalıydı. Yaşamıştım, yaşanmıştı ve yaşanmamalıydı bir kez daha. Tanık olmuştuk. Belki de bilmeden. Yürürken, dolaşırken, adımlarken kentin sokaklarını; bazen bir köşebaşında, bazen bir araçta, bazen de bir kahvehanede karşılaştık onunla. Onlarla.
Bir gün yanıbaşında biri vardı. Bir başka gün bir başkası. Bir başka gün tek başınaydılar. Yalnız, düşünceli, şen, hızlı adımlı, bir yerden bir başka yere yetişmenin telaşı ile dolu. Ve umutluydular... Omo kutularında, çay paketlerinde, oyuncak ambalajlarında, klasör aralarında taşırlardı umutlarını. Umutları küçük, ince kağıtlarda rengarenk harflerle yazılmış; umutları bilimi, ışığı, bugünü getirdi bizlere.

15 Ekim 2007 Pazartesi

Sunu

O'nu tanırım.
O biraz bendim. Biraz siz. O biraz köşede simit satan çocuğun beş yıl sonrası. Biraz da bir başkası.
O belki de yoktu. Olmadı. Olamazdı. Bir düştü, bir hülya. Tatlı-sıcak bir odada, aydınlık bir masada kağıda söylediğim bir yalandı O. Kağıt üstünde kurguladığım bir dünyanın, kent sokaklarından gelmiş bir delikanlısı.
O, onun dünyası-dünyamız, dostları-dostlarımız ve belki de yaşadıkları, tanık olduklarımızdı, tanıdıklarımız.
Bir kısmı aklımın ürünüyken, bir kısmı zorla, ite-kaka "Gireceğiz, söz edeceksin, unutulmamalıyız, yazılmalı, kalmalı, kalıcılaşmalıyız!" diye haykırarak girdi, yerleşti satırların arasına. Hal böyle olunca bazılarını da, istemeseler bile ben soktum, yerleştirdim, dolaştırdım etrafında O'nun.